HAKKIMIZDA

Umut, zümrüdüankaların yaşadığı Kaf Dağının zirvesinde açan, içinde ab-u revan taşıyan çiçeğe ulaşmak kadar uzak değildir hissettiğimiz gibi. Umut, içimizde yeşeren ve kalbimizi, ruhumuzu sarıp ferahlatan bol yapraklı sarmaşıktır; fakat umudun da çok yeşermesi, çok dallanıp budaklanması, yersiz yere çoğalması sadece ruhu boğar. İşe bağlı olmalı umut. Ne kadar çalışırsak o kadar umut etmeliyiz ya da ne kadar umut toplamışsak o kadar çalışmalıyız. Sebebi olmayan her sonuç gibi kül eder boş umut da insanın yüreğini. Bir kor parçası gibi umudu elimizde taşırken daha çok yanıcı nesneyle o korun alevini çoğaltmaz ışığından, ısısından herkesi mahrum edersek küçüldükçe küçülür alevi o korun. En sonunda, küle döner umutlarımız ve artık bize de yetmez ışığı. Sadece dokunduğu yerleri yakmıştır. Acısı bundan katlanılmaz olur. Tek düşündüğümüz şey bu oldu yolculuğumuza başlarken. Elimizdeki kor parçasının alevini büyüterek umut ateşini harlamak…  Biz, umut ediyoruz, umut muyuz, bilmiyoruz ancak umutluyuz dünden, bugünden ve yarından… Umudu taşımaya karar verdiğimiz gün Nuri Pakdil Hocamız bize “derginizin adı Umut olsun.” dedi. Biz de umudu besteledik birkaç yıldır. Ona umuttan güfte yaptık, rengini umut diye yansıttık.

 İstedik ki sizin de umudunuz olsun.